“Bu rapor, Türkiye’de devlet görevlileri tarafından işlenen ciddi insan hakları ihlalleri bakımından
süregelen cezasızlık sorununu ele almaktadır. Daha özel olarak, iki kapsayıcı soruya yanıt
vermeyi amaçlamaktadır:
I. İşkenceyi veya kötü muameleyi önleyen ve izleyen dahili bir sistem var mı ve var ise, gerçekte nasıl işliyor?
II. Olası işkence veya kötü muameleyi cezalandıran etkili bir sistem var mı, yoksa gözaltında tutulan kişilere
karşı işkence veya kötü muameleye karşı organize bir cezasızlıktan bahsedebilir miyiz?
Raporun bulguları, Türkiye’de hâkim olan cezasızlık sorunlarına açık bir ışık tuttu. Yaygın kültür ve ciddi insan hakları ihlalleri için ezici cezasızlık mirası, 12 Eylül 1980 askeri darbesinin ardından 1980’lerde ve Türkiye’nin
Doğu ve Güneydoğu bölgelerindeki Kürt ‘Sorunları’ bağlamında 1990’larda devam etti. Sistematik işkence,
adam kaçırma, zorla kaybedilmeler, yargısız infazlar da dahil olmak üzere Kürt halkına yönelik en açık insan
hakları ihlallerinden bazılarına rağmen, Türk devlet yetkilileri bu ağır insan hakları ihlallerine tepki göstermeye
istekli olmadılar. Yerleşik cezasızlık uygulaması, işkence ve kötü muamele iddiaları, özellikle 7 Haziran 2015
milletvekili seçimlerinden sonra başlayan ve 15 Temmuz 2016 darbe girişiminin sonrasına kadar devam eden
dönemde, son yıllarda görülmemiş boyutlara ulaştı. Giderek ısrar eden iddialara rağmen, nadir görülen resmî
soruşturma ve kovuşturmalar, işkence ve diğer kötü muamele biçimleri için güçlü bir cezasızlık algısı yaratmaya
devam ediyor.
Rapor, özellikle devlet görevlileri söz konusu olduğunda bireylere karşı işlenen insan hakları
ihlallerinde Türkiye’de cezasızlığın adeta norm haline geldiği sonucuna varıyor.
Rapor boyunca da vurgulandığı üzere cezasızlık konusu, Türkiye’deki birçok yapısal ve iç içe
geçmiş sorunun simgesi. Bu bağlamda, her sorun ya birbirinin sonucu ya da sebebidir köklü cezasızlık
kültürüne/uygulamasına kümülatif katkıda bulunan faktörler. Rapor, bu faktörlerin bazılarını aşağıdaki gibi
tanımlamaktadır:
(a) Yasal yapıdaki boşluklar
(b) Cezasızlık modellerini güçlendiren siyasi retorik
(c) Devlet görevlilerini/yetkililerini sorumlu tutacak siyasi iradenin olmaması
(d) Savcılar tarafından etkisiz ve gecikmiş soruşturmalar ve son olarak
(e) Örtülü yargı
Kısacası rapor, Türkiye’deki organize, kurumsallaşmış ve kökleşmiş cezasızlık sorununun tüyler ürpertici
bir hatırlatmasını sağlıyor. Rapor, Türk makamlarını faillerin adaletle karşı karşıya kaldığı, yeterli, etkili
ve bağımsız soruşturma ve adil yargılama yürüterek, ciddi insan hakları ihlalleri için devlet görevlilerinin
cezasızlığıyla etkin bir şekilde mücadele etmeye çağırıyor, ancak bunun gerçeğe dönüşüp dönüşmeyeceği yine
de belirsizliğini koruyor.”
Rapor: